Waldorf Pedagojisi’nin kurucusu Rudolf Steiner’e göre, toplum tıpkı insan gibi canlı bir organizmadır ve bütünsel birlik olarak ele alınmalıdır.
Toplumsal organizmanın üçlü bir yapısı vardır:
– tinsel ve kültürel yaşam
– hukuk ve devlet yaşamı
– ekonomik yaşam
Bu yapı, son yüzyılların toplumsal çalkantıları içinden sırasıyla özgürlük, eşitlik, kardeşlik ideallerine uygun olarak ortaya çıkmıştır.
· Tinsel kültürel yaşam ancak özgürlük ilkesi mutlak geçerli olursa, insana yaraşır biçimde gelişebilir. Bu alanda bireysel inisiyatif geçerlidir.
· Yasal ve devlet yaşamı ancak sınırsız demokrasi ile insana yaraşır biçimde gelişir, burada eşitlik bireysel yetenek potansiyelinden bağımsız olarak hukuk ve devlet önünde gerçekleşir.
· Ekonomik yaşam, insani ihtiyaçların düzenlenmesine yarar. İnsan, başkalarının yetenekleri sayesinde ürettiklerine bağımlıdır. İhtiyaçların tatmini, burada kardeşlik temelinde gerçekleşmelidir.
Okul özgür toplumsal yaşamın, özgür kültürel yaşamın bir parçasıdır. Özgür tinsel yaşam ilkesi egemen olmalıdır. Okul denen organizma, insanlar arası ilişkilerin yasalarının ve birlik oluşturmanın gerçekleştirildiği toplumsal yerdir.
Waldorf yuvaları genelde tepeden inme değil, anne-baba inisiyatifi gelişen yerlerde kurulur. Ya da eğitmenler ve ilgili anne-baba birlikte bu pedagoji uygulaması için elverişli bir yer açarlar. Eğitimle ve öğretimle aktarılacak bilgiler ve davranışlar, ancak gelişmekte olan insanın bilgisinden yola çıkmalıdır. Burada amaç, çocuğa, bireysel yetilerini geliştirme olanağı ve ortamı sağlamaktır.
Steiner, özgür insan yetiştirmek amacıyla, toplumsal yaşamımızdaki üç baskının, yani din baskısı, devlet baskısı ve ekonomik baskının mümkün olduğunca dışarıda bırakılması gerektiğinin altını çizer.
Waldorf Pedagojisi bu nedenle çocuktan yola çıkar ve her çocuğun bireysel potansiyelini geliştirmesini amaç edinmiştir. Bu gelişimi destekleyici bir yaşam ortamı oluşturmak ve orada çocuklarla birlikte iyilik, güzellik, doğruluk gibi ana ilkeler doğrultusunda gündelik yaşamı biçimlendirmek için, kurumsal yapının da bu doğrultuda oluşturulmasına çalışılır. Bu ortamın oluşturulmasında çalışan her bir bireyin (eğitmenler, anne-babalar, taşıyıcı dernek üyeleri) amacı, şeffaf ve demokratik bir işleyişi gerçekleştirmektir.
Bu bağlamda yuva yönetiminin bir tek kişi üzerinde yoğunlaşmasından kaçınılarak, bir üçlü yapılanma gerçekleştirilir. Sorumluluklar bu üçlü yapı tarafından üstlenilir.
Böylece hem sanatsal (eğitim sanatı) hem yasal ve ekonomik (anne-babalar ile taşıyıcı kurum) alanda şeffaf ve yatay düzlemde işleyen bir yapı oluşturulabilir. Çocuk yuvasının öncelikle Türkiye’deki geçerli yasalara uygun şekilde tüzel kişilik kazanması ve tescil edilmesi zorunludur. Aynı şekilde eğitmen olarak çalışanların da yasal geçerli sertifikaları ve ehliyetleri olmalı ve yasal iş sözleşmeleri ile sigortaları ödenmelidir. Ayrıca yuvanın bütün olarak sigorta edilmesi (yangın, kaza vs) gerekir.
Bir Waldorf çocuk yuvasının yasal-kamusal yapısı
Waldorf Pedagojisi’nin uluslararası kılavuz değerlerine göre kurulmuş bir çocuk yuvası, bağımsız taşıyıcılık ilkesine dayanır, kamu yararına kurulmuş ve kar amacı gütmeyen bir tüzel kişilik (vakıf, dernek, kooperatif) tarafından yönetilir ve temsil edilir. Burada kullanılan Almanca‚ frei‘ sözcüğü bağımsız, özgür anlamında herkesin her istediğini yaptığı bir yapılanma değildir. Burada özellikle pedagojinin bağımsız olmasından söz edilmektedir. Bu ancak, kendini Waldorf Pedagojisi yönünde yetiştirmiş ve IASWECE ile Haag Çevresi ilkeleri doğrultusunda kendini değiştirme-dönüştürme ve sürekli geliştirme amacını kabul etmiş olan eğitmen birey çevresinde, yatay düzlemde anne-babaların ve taşıyıcı kurum üyelerinin birlikte çalışması sayesinde gerçekleştirebilir. Kısacası ‚frei‘ her katılımcıdan daha fazla sorumluluk da bekleniyor demektir.
Bu tüzel kişilik finansman, yönetim ve pedagojik personel için yasal sorumludur. Tüzel kişilik, çocuk yuvasının işlevselliğini sürdürme hedefi güttüğünden, bu kurum üyeleri, eğitmenler ve anne-babalar ile aynı düzlemde çalışırlar. Bir ast-üst ilişkisinin ortaya çıkmasına izin verilmez. Herkes birbiriyle göz hizasında muhatap olur. Böylece bütün sözü geçen yapı ögelerinin kurum içinde yasal olarak temsil edildiği, yatay bir yapı oluşturulur. Bu tür bir kendinden yönetimi sağlamak için, bir anne-baba temsilcisinin ve bir eğitmenin daima kurum yönetimine seçilmiş olması gerekir. Bütün anne-babaların ve eğitmenlerin kurum üyesi olmaları, istenen bu şeffaf ve demokratik yapı için yararlı olacaktır.
Birlikte çalışma yapacak ve bu yuva oluşumunu taşıyacak grupların her iki haftada bir toplanması ve çalışma ilkelerini belirlemesi gerekir. Her toplantı, katılım listesi ile tutanağa alınır. Bir bütçe çıkarılarak, bütün grupların katılımıyla yapılan toplantıda, mali durum, zorunlu harcamalar, ücretler, sürdürülebilirliğin sağlanması vb. için gerekli kalemler tartışılarak, yürütme karara bağlanır ve sonra sağlanan bu şeffaflık içinde çalışmalara başlanır. Oluşturulacak çalışma grupları, iki haftalık toplantılar sırasında söz alarak, durumdan herkesi haberdar ederler.
Kısacası karar verme süreci ile alınacak kararlar, kurum yönetim kurulunda değil, daima şeffaf bir işbirliği içinde ve bir “çekirdek grup” (yani tüm gruplardan temsilciler) ile mutabakat içinde yürütülecektir.
Ancak yuvaya yeni eğitmen veya stajyer ile çalışan alınması, ya da yeni çocukların alınması gibi konularda daima son sözü eğitmenler, kısacası pedagojik sorumlular söyleyecektir. Çocuk alınmasında anne-baba mülakatlarını eğitmen yapar.
Yuva içinde birlikte çalışma yapısı
Çocuk yuvasındaki merkezi yapıyı yöneten bu çekirdek grubun çalışmasından, ortaya çıkan çalışma alanlarına göre görev dağılımı yapılır. Çekirdek grup anne-babalara, kuruma ve pedagojik birime bu konularda düzenli olarak bilgi ve ihtiyaç bildirimi yaparak, bu çalışma gruplarının gönüllü kişilerce desteklenmelerinin ve yuva için her katılımcının işbirliğinin sağlanmasının yollarını açar. İhtiyaca göre çekirdek grup bu çalışma grupları ile birlikte ayrıca okuma grupları, araştırma grupları veya elişi grupları meydana getirebilir. Her çalışma grubu kendi çalışmaları hakkında defter tutmalı ve periyodik olarak her grup toplantılarda sonuçlardan diğer grupları bilgilendirmeli ve eleştiri ile destek istemelidir.
Yuvalardaki çalışmalarda IASWECE’nin önerdiği ilkelere göre çalışılacağı konusunda bir mutabakat olmalıdır. Ayrıca Haag Çevresi’nin ilkelerinin yuvalar, okullar ve şifalı pedagoji uygulamaları için de geçerli olduğu, Waldorf Pedagojisi uygulamak isteyen kuruluşlar için tabiidir. Yasal tüzel kişilik kazanan yuvalardan, Eğitim Sanatı Dostları Derneği’ne başvurarak üye olanlar, ESDD tarafından bir liste halinde IASWECE’ye bildirilir. O nedenle bu çalışmaların daima Eğitim Sanatı Dostları Derneği, İstanbul ile işbirliği içinde yürütülmesi ve Yol Haritası’na uygun davranılması, herkes için yararlı olacaktır.
Eğitim Sanatı Dostları Derneği
Waldorf Girişimi İstanbul
2013 Nisan