Bu yazı, WECAN BOOKS serisinin 3. Cildinden WECAN’ın izniyle Ayşen Sert tarafından çevrilerek yayınlanmaktadır.
– Yuvaya Hazırlık –
Dr. Elisabeth Jacobi
“Yuvaya hazırlık” zamanı olup olmadığı sorusu, Avrupa’da ancak son birkaç yıldır acil bir soru haline dönüştü. Henüz fazla zaman geçmedi, bizler küçükken, çocuk, nadiren dördüncü yaşının sonlarından önce yuvaya gelirdi. Yer yoktu. Ancak, nüfus artış oranının düşüşüyle birlikte, yuva alanlarının artan sayısıyla uygun hale geldi ve daha küçük çocuklar gelerek boşlukları doldurdu. Yuvalar, yerlerini doldurmak istiyorlar ve anneler çocuklarını daha erken yuvaya bırakabilmekten memnun oluyorlar. Yuvaya gelen çocuğun yaşının bu noktaya kadar düşmesi nedeniyle, çocuğun yuvaya hazırlığının oluşmasını sağlayan nedir konusunda daha net olunması gerekiyor.
Biz, nedeni ne olursa olsun; annenin işe gitme zorunluluğu mu veya evdeki atmosferin uygunsuz olması nedeniyle çocuğun bir an önce oradan uzaklaştırılması isteği mi, çocuğu erken yaşta yuvaya göndermenin dış gerekliliklerini göz ardı etmek istiyoruz. Bu durumda önceki merkezi soru yine önümüzde durmaktadır: Bir çocuğun yuvaya gitmeye gerçekten hazır olup olmadığını nasıl anlarız?
Bugünün çocukları konuşmaları sırasında ‘ben’ demeye, sıklıkla en erken iki yaşında başlıyorlar. Eterik bedende çocuğun kafası, iki buçuk yaş civarında bağımsızlaşır ve çocuk düşünmeye başlar. Ama ‘ben deneyimi’ günümüzde çocuk üç yaşına erdiğinde bile henüz tam olarak gerçekleşmiyor. Bu adım tam olarak başarıldıktan sonra ancak çocuk yavaş yavaş diğer çocuklarla sözel ilişki kurmaya başlar. Bu yaklaşık dört yaş civarında başarılır. Bu yaşta, konuşmada gelişmenin geri kalanı sıklıkla neredeyse tamamlanmıştır, ama her zaman değil. G, k, ç seslerini henüz telaffuz edemeyen çocukların irade gelişiminde zorlukları olabilirken, s, ş, st seslerini telaffuz edememenin arkasında bazı durumlarda entelektüel gelişme zorlukları vardır.
Çocukların bağımsızlığını ele alacak olursak, genellikle bunu önemseyen anne babanın evdeki tutumlarına bağlıdır. Çocuğun kendi başına giyinip giyinemediğinin, temiz olup olmadığının, tuvaleti kendi kendine kullanıp kullanamadığının yuva yönetimi için elzem olduğuna şüphe yok, fakat bu etmenler tek başlarına çocuğun yuvaya hazır olma aşamasına erişip erişemediğini belirleyemez.
Çocuğun zihinsel ve fiziksel yaşam gücüne dikkat etmek gerekir. Bir çocuk dört saat boyunca (Almanya’da yuvada normal bulunma süresi) hiç uyumaya ihtiyaç duymadan durabiliyor mu? Çocuk yuvada ortaya çıkan her hafif nezleye yakalanıp hasta olacak kadar hassas mı? Çocuk, çocuk hastalıklarının üstesinden gelebilecek duruma gelebilmiş mi, yoksa bazı durumlarda bu hastalıklarla zamansız mı karşılaşmış olacak? Çocuk biraz olsun zaman duygusu edinmeye başlamış olmalıdır. Çocuk zaten ‘ben’ keşfi adımının meydan okuyan birinci aşamasını geçmiş olmalıdır. Başka çocuklara, ya da bilhassa çok sayıda başka çocuğa tahammül edebilecek durumda olabilmelidir.
Küçük bir çocuk, kendi kendine oynar, öbürkülere koşar, izler, belki bazen bazı şeyleri alır götürür ve odada birçok çocuk olduğu halde kendi kendine oynamaya devam eder. Çocuk çok taklitçidir, ama taklit çoğunlukla saatlerden günlere hemen ortaya çıkmaz. Sadece çocuk kendiliğinden taklit edebildiğinde ve diğer çocuklarla oynayabildiğinde, onun yuvaya hazır olduğunu düşünebiliriz
Boyama ve çizme konusuna gelince, yine bu yeti de büyük ölçüde bunların çocuğa evde nasıl tanıtıldığına bağlıdır. Bu bağlamda yuvaya hazır olup olmadığını ayırt etmek için, bir çocuğun gelişiminin ‘çizgi dilinde’ yansımasını nasıl bulduğuna dair kuralların tam olarak bilinmesi gerektiği konusunda mutabık kalınmıştır. Ama yuva çocuğu için, tehlikeyi tanıyabiliyor olması önemlidir. Çocuk tüm diğer şeylerin arasında yuva yürüyüşleri için bu beceriye ihtiyaç duyar. Aynı zamanda yuva çocuğu, genellikle gördüğü her küçük taşın başında durmadan, kesintisiz bir yürüyüşe çıkma yetisine de zaten sahip olmalıdır. Bir çocuk başka çocuklarla kavga etmekten de sakınabilmelidir.
Bir doktor yuva çocuğunu muayene ederken, bazı içsel bağımsızlıklarını veya gözü pekliğini deneyimler ve izlenimleriyle evet bu çocuk bu yuvaya uygundur diyebilir. Üç yaşındaki ya da daha küçük bir çocuk, sanki kendini kendi dünyasında koruyan bir koruyucu kabuğa sahiptir. Eğer biri bu çocuğu yuvaya getirirse, bu kabuk yaklaşık üç hafta içinde yırtılacak ve ‘tüyü yolunmuş küçük bir kuş’ olarak kalacaktır. Bu, çocuk yuvayı birkaç saatliğine ziyaret ettiğinde bile böyle olabilir, çocuk yuvadan alınsa bile bu yırtık kendini kolayca onaramayacaktır. Bu koruyucu kabuğun kaldırılması doğal olarak üç buçuk ile dört yaş arasında gerçekleşmektedir. Çocuk ancak ondan sonra yuvaya gerçekten hazırdır. Bu sürecin daha erken gerçekleşmesine neden olduğumuzda, okumayı erken öğrenmeye benzer bir şey yapıyoruz demektir. Kuşkusuz, koruyucu kabuğu olan, bir çocuk, yuva öğretmenine kutsal kuvvetler ve bir ruh sıcaklığı getirir. Bu da eğitmeni, çok küçük olanlara çok özel bir şefkat göstermeye yönlendirir; ama bu alan aslında doğal olarak çocuk ile anne-baba ya da özellikle anne ile çocuk arasında kendiliğinden dokunur. Başka hiç kimse bu alana doğrudan müdahale etmemelidir. Burada bir daha vurgulanmalıdır ki, bunlar doktorların bakış açısından söylenmektedir, acil durumlardaki sosyal ve sosyal pedagojik görevlere ve stres altındaki ailelere hitap etmemektedir.
Öyleyse yuvaya hazırlık sorunu her seferinde ciddiyet ve dürüstlükle değerlendirilmelidir. Ticari veya duygusal bakış açısı burada rol oynamamalı ve çocuğun yuvaya gönderilmek zorunda kalması da karar vermede etken olmamalıdır. Öğretmen ilk yedi yılda çocuğun özellikle sağlığıyla ilgili sorumluluğu paylaşır.
Dr. Elisabeth Jacobi 1944’te Dresden’de doğmuştur. Kendi muayenehanesinde 1967 ile 2000 yılları arasında çocuk doktoru olarak çalışmıştır. 1967’den beri enerjisini ve zamanını Therapeticum Raphaelhaus Stuttgart için çalışmaya adamıştır.