Amerika’da bir yaşındaki çocukların üçte biri daha konuşmaya veya yürümeye başlamadan bilgisayar kullanmaya başlıyor. Almanya’da 2-5 yaş arası çocukların %70’i yarım saatlerini akıllı telefonla geçiriyorlar. Almanya’da 6 yaşındakiler arasında en çok kullanılan uygulama Facebook. Okul öncesi yaştaki çocukların hepsi, günde bir saatten fazla, televizyon izliyor.
Yetişkinler arasındaki yaygın kanı ise, özellikle de eğitimden sorumlu tanınmış politikacıların halkı bu alanda yaptıkları yüksek yatırımlarla etkilemeye çalışmalarından sonra, bu durumun önlenemez ve hatta bu kadar erken yaşta dijital teknoloji ile haşır neşir olmasının yararlı olduğu yönündedir. Dijital bilgi teknolojisinin çocuklar üzerindeki yan etkilerinin ve risklerin hiç dikkate alınmıyor oluşu daha da ürkütücüdür. Çocuk ne kadar küçükse – erken yaşta beynin şekil alma esnekliğinin daha fazla olmasına bağlı olarak – bu yan etkiler ve risklerin yaratacağı hasar da o kadar büyük olur. Çocuk ne kadar küçükse yanlış uyaranlar ve onların yıkıcı etkisine maruz kalmaları o kadar büyük olur.
Bu nedenle, aşağıdaki çizimde de gösterildiği gibi, dijital eğitime yatırım yapmaktansa sağlıklı gelişimi sağlayan ve destekleyen yatırımlar yapmak -daha erken yaşlarda daha fazla- daha anlamlıdır. Böylece, örneğin, parmak oyunları matematiksel kapasitenin ve beynin ön loblarının gelişmesini sağlar, tabletler bu etkiyi yaratamaz – çünkü bilişsel kazanımlar, sinyallerini etkinleşmiş duyusal ve motor alanlardan alan beyin bölgelerinden sağlanır.

© Manfred Spitzer
Şekil 4: Yaşa göre yatırımların geri dönüş oranı – anaokulu, okul, profesyonel yaşam. Yaş ve öğrenme hızı arasındaki ters orantı, bir insana eğitim yaşamı boyunca eğitim kurumları tarafından yapılan yatırımın geri dönüşünde azalma olarak kendini göstermektedir (Heckman’a göre, 2006).
Eğri, öğrenme hızının yaşam boyunca ne kadar azaldığını göstermektedir. Dört yaşında bir çocukla “Hafıza” oyunu oynayan bir yetişkin bunu görebilir. Bu nedenle, eğitimden sorumlu kişiler yoğun bir öğrenme -ve aynı zamanda medya kullanımı- için bu ilk üç yılın öğrenme kapasitesinden yararlanmak isterler. Ancak bu, aşağıda sözü edilen nedenlerden dolayı, eğitimde yapıcı yatırımların yapılmasını sağlamamaktadır.
Yapıcı eğitim yatırımları nelerdir?
Son yıllarda yapılan beyin araştırmalarının en önemli sonuçlarından biri çocukların el becerilerini, yürümeyi, konuşmayı ve düşünmeyi doğrudan ilişki kurdukları diğer insanlarla serbest oyun ve taklit etme gibi bağımsız etkinlikler (self-directed) sırasında deneme/yanılma yoluyla öğrendiklerine ilişkindir. Çocuğa yüksek sesle elektronik kitaplardan masal okunması veya diğer dijital medya ile çok haşır neşir olması gibi arka planda televizyonun sürekli açık olması da çocuğun dil gelişimini sekteye uğratır. Çocukla karşılıklı konuşmanın yanı sıra ona yüksek sesle kitap okumak ve okunanlar hakkında konuşmak da çocuğun dil ve kavram gelişiminde önemli etkenlerdir – Burada ne kadar çok o kadar iyi diyebiliriz. Okula başlarken üst ekonomik sosyal sınıftan gelen öğrenciler alt sınıftan gelenlere göre 30 milyon daha fazla sözcük duymuş oluyor (Hart and Risley, 1995). Buna bağlı olarak konuşma merkezleri daha iyi eğitilmiş oluyor ve böylece akademik kariyerlerinin başında daha şanslı oluyorlar.

Şekil 5: © Tatjana Posavec
Genel olarak şöyle diyebiliriz: beyin bilgi yüklemez. Tersine beyin, etkin kullanılarak gelişir: Çocuk gözlemler, inceler, dokunur, koklar ve tadarken düşünme, konuşma ve hareket etme kapasitesi geliştiği gibi sempati ve sevecenlik duyguları da gelişir. Her türlü bağımsız hareket, yapıcı bir beyin etkinliğine dönüşür. Ve aynı zamanda daha fazla gelişimi teşvik eder.
Bilgiyi işleme ve depolama için ayrı ayrı bölümleri olan bilgisayarların tersine beyinde işleme ve depolama ayrı ayrı yapılmaz. Beyin bilgiyi işlemeye başladığında sinir hücreleri arasındaki bağlantılar değişir ve aynı sinir hücreleri bilgiyi depolar. Beyin ne kadar fazla işlem yaparsa o kadar daha fazla depolar ve bilgiyi daha iyi işler. Bir insan ne kadar çok dil bilirse yeni bir dili öğrenmesi de o kadar kolay olur. Konuşma merkezleri “dolmaz”, tam tersine, daha önce ne kadar depoladılarsa o kadar çok depolayabilirler! Depolamanın bu paradoksal özelliği tüm beceriler için geçerlidir – birisi ne kadar çok müzik aleti çalabiliyor, alet kullanabiliyor veya bir konuda ne kadar çok kitap okumuşsa, yeni bir müzik aleti çalmayı veya aleti kullanmayı öğrenmesi veya aynı konuda yeni bir kitabı okuması o kadar kolay olur.

Şekil 7: © Tatjana Posavec
Şekil 5 ve 6: Bağımsız hareket, beynin ve bedenin gelişmesine yardımcı olur. Odaklanma kapasitesi özellikle yaşamın ilk yılında gelişir. Bu iki fotoğraftaki çocuklar bize nasıl olduğunu göstermektedir.
Bu nedenle çocuklara ve gençlere özellikle duyu ve motor becerilerin desteklendiği sınırsız bir eğitim sunmak çok önemlidir. Çünkü hiçbir şey, beynin duyusal ve motor alanlarının eğitilmesi için, herhangi bir duyusal farklılık hissetmeden tekrar tekrar cam bir yüzeyi sürtmek ve kaydırmak kadar uygunsuz olamaz.

© Urachhaus Verlag
Şekil 8: Parmakların, hiçbir özelliği olmayan bir yüzeyi kaydırması veya sürtmesi ne motor ne de duyusal öğrenme sağlar. Ve yüksek zihinsel performans, sinyallerini beynin duyusal ve motor alanlarından alarak geliştiği için çocuğun daha karmaşık düşünme becerisinin ön şartından, parmaklar sadece tablet üzerinde kaydığı için, mahrum kalır.

© Urachhaus Verlag
Şekil 9: Dört yaşındaki bir çocuktan bir iğne, bir kalem, bir anahtar, bir yumurta, bir kovanın sapını tutması veya bir sopayı kavraması istendiğinde çocuk nesnenin değişik ağırlık, büyüklük, yüzey özelliklerine uygun karmaşık el hareketlerini kendiliğinden ve otomatik olarak – herhangi bir zorlanma görülmeksizin – yapar. Bunu yaparken bütün duyular kullanılır.
Aynı şey tablet kullanarak değil – her biri özel ve programlanmamış – insanlarla kişisel etkileşimde bulunarak gelişen sosyal beceriler için de geçerlidir.

© Urachhaus Verlag
Şekil 10: Bu fotoğraf sadece çocuğun bağımsız etkinliklerini değil bir yetişkinin onu ilgiyle izliyor oluşunu da göstermektedir; bu da çocuğun “iyi hissetmesine” ve daha fazla bağımsız hareket etmesine neden olmaktadır.
Çok erken yaşta dijital medyaya alışmanın olumsuz sonuçları nelerdir
Ekran karşısında çok fazla zaman geçiren ve sürekli dijital medyayı kullanan çocuklarda aşağıdaki rahatsızlıklar ve sınırlılıklar görülür:
- Dil gelişimi ve dikkat bozuklukları (Zimmerman et al. 2007)
- Düşük eğitim düzeyi (Hancox et al. 2005)
- Obeziteye yatkınlık (Hancox et al. 2004)
- Anti sosyal davranışlardan suç işlemeye eğilim gösterme (Robertson et al.2013)
- Düzenli oyun konsolu kullanmanın, okuma-yazma notlarının düşmesineneden olduğu gibi, davranış sorunlarına da yol açtığı kanıtlanmıştır. (Weis &Cerankosky 2010).
- Küçük çocukların ekran karşısındaki süresi ne kadar fazlaysa, ailelerine vearkadaşlarına gösterdikleri duygudaşlık (empati) o kadar az olmaktadır.(Richards et al. 2010).
- Gençlerin akıllı telefon kullanmaları sonucunda okul başarısında azalma,hayattan zevk almama, depresyonda artma (Lepp et al. 2014), dikkat eksikliği (Zheng et al. 2014), miyopluk, uyku bozuklukları ve bağımlılık görülebilir. Dahası, akıllı telefon kullananların % 60’ından fazlası önemli bir şeyi kaçırma, telefonlarından uzak kalma ve internete bağlanamama korkusu yaşamaktadırlar. Tüm bu korkular kolayca bağımlılığa dönüşecek olan daha yoğun kullanıma sebep olmaktadır.
Ebeveynler, öğretmenler ve erken çocukluk eğitmenleri tarafından her gün gözlenen bu belirtiler bilimsel olarak da kanıtlanmıştır – oysa dijital bilgi teknolojilerinin çocuğun duygusal, ruhsal veya fiziksel gelişiminde olumlu etkileri olduğu hiçbir zaman bilimsel olarak kanıtlanmamıştır. Kısaca: yararları değil ama zararları kanıtlanmış!
Bu bizim doğru yerde kullanılan teknolojiye karşı olduğumuz anlamına gelmez – bizim endişemiz çocuğun iyiliği için ve çocuğun hakları içindir. Çocukluk döneminin gelişim için ayrılıp korunduğundan, çocuk ve ebeveynlerin teknoloji kullanımında yetkin olduklarından emin olmak istiyoruz.
Olumlu Güney Kore örneği
Amerika’daki pediatristler yıllardır yukarıda sözünü ettiğimiz riskler ve yan etkiler konusunda uyarıyorlar. Çok küçük çocukların dijital medya kullanmasına izin verilmemesini ve daha büyük çocukların da tüm medyadan uzak tutulmasını öneriyorlar. Güney Koreli eğitim politikacıları bu önerilere göre davranmaya başladı. Güney Kore genç nesli yeni teknolojinin olumsuz etkilerinden yasal olarak korumaya başlayan -2015’ten beri- ilk ülke.
Akıllı telefon satın alan 19 yaşın altındaki herkes aşağıdaki tür yazılımları yüklemek zorundadır;
- şiddet ve pornografiye ulaşmayı engelleyen
- günlük kullanımı kaydeden ve ebeveynlere rapor gönderen ve
- gece yarısından sonra oyun sunucularına bağlantıyı kesen
Bunlar, dijital bakımdan en gelişmiş olan bu ülkenin, gelecek nesilleri dijital teknolojinin riskleri ve yan etkilerinden korumanın önemini fark ettiğini göstermektedir. Güney Kore en gelişmiş dijital altyapıya sahip, dünyada en çok akıllı telefon üreten ülke. Bu yüzden 10-19 yaş arasındaki gençlerin %90’ı miyop, tüm çocuk ve gençlerin ise %30’u akıllı telefona bağımlı.
Aynı şeyler burada Avrupa’da da oluncaya kadar beklemek istiyor muyuz
Hepimiz katılmaya çağrıldık.
Ne bir sonraki neslin –geleceğimizin- eğitim ve sağlığını, ne de özgür demokratik toplumumuzun temel taşlarını dünyadaki zengin şirketlerin ekonomik çıkarlarına bırakamayız! Bu durumda, eğitim kurumlarımızın, tüm anaokulları, okul öncesi kurumlar ve çocuk bakım merkezlerinin, çocuklarımız üzerinde zararlı olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış olumsuz etkilerden arındırılmış olmasını talep ediyoruz. Bu talebimizle çok güçlü ekonomik lobilere karşı toplumumuzun temel değerlerini korumaktan başka bir şey yapmıyoruz. Eğer yapmazsak zaten, borçlar, çatışmalar ve çöplüğe çevirdiğimiz gezegenimiz gibi yeterince sorun miras bıraktığımız gelecek nesillere karşı sorumsuzluğumuz kanıtlanmış olur.

Şekil 13: © Tatjana Posavec
Teşekkür ederiz;
Sivil toplum kuruluşlarındaki her etkin katılımcıya, her uzmana, bu çağrının eyleme dönüştürülmesini destekleyen her kuruma. Ne kadar çok olursak, eğitimden sorumlu politikacılara durumumuzun önemini o kadar çok anlatabiliriz. Bu eylemlere 2017’nin ilk çeyreğinde başlayacağız.
En içten duygularımızla, bu çağrının çocukluğun ve çocuğun saygınlığını korumasını dileriz.
Prof. Dr. med. Dr. phil. Manfred Spitzer, Dr. med. Dr. hc. Michaela Glöckler, Dr. med. Silke Schwarz, Elisabeth von Kügelgen, Dagmar Scharfenberg, Beate Wohlgemuth, Oliver Langscheid, Michael Wetenkamp, Frank Linde, Johannes Stüttgen, Helga Kühl, Angelika Fried
Ve 19 Kasım 2016 Hannover’da “Waldorf Anaokulları Birliği” (Vereinigung der Waldorfkindergärten) tarafından organize edilen “Çocukluk Hakkı” sempozyumunun 600 katılımcısı.
Her ne kadar aşağıdaki dilekçe Waldorf Anaokulları Alman Federasyonu tarafından başlatılmış olsa da kendi ülkenizde benzer bir inisiyatifi herhangi birisi başlatır ve organize ederse ELIANT destekleyecektir. Her koşulda bu dilekçeyi imzaladığınız için müteşekkiriz.
Dilekçeye buradan imza verebilirsiniz:
Tüm Avrupa dilleri için dilekçe formu Almanca olsa da, burada Alman formunun kendi dilinize çevrilmiş resmini bulabilirsiniz. Dilekçeyi imzalamak için Almanca formu doldurabilirsiniz. Ancak doldururken kendi ülkenizi belirtmeyi unutmayın. Birçok farklı ülkeden imza almayı umar, katılımınız için çok teşekkür ederiz.